Bir otobüsteki son koltuğu alıyorsun. New York’tan Washington DC’ye. Yanındaki pencere kenarı koltukta birisi var, ama sorun değil. Herhangi bir koltuğu alabilmiş olduğun için minnettarsın. Üstelik bu erken saatte bir sabah otobüsü. Bütün yolda uyuyacaksın, o yüzden önemli değil. Yerine yerleşiyorsun, eşyalarını istifliyorsun ve şans eseri dönüp yanındaki kişiye daha yakından bakıyorsun.
Bir otobüsteki son koltuğu alıyorsun. New York’tan Washington DC’ye. Yanındaki pencere kenarı koltukta birisi var, ama sorun değil. Herhangi bir koltuğu alabilmiş olduğun için minnettarsın. Üstelik bu erken saatte bir sabah otobüsü. Bütün yolda uyuyacaksın, o yüzden önemli değil. Yerine yerleşiyorsun, eşyalarını istifliyorsun ve şans eseri dönüp yanındaki kişiye daha yakından bakıyorsun.
Suyun tadı başka burada. Benim ülkemde su daha çok metali andırıyor – acı ve paslı, biraz çaba sarf ederek yutulabiliyor anca. Rengi bazen koyu, bal renginde neredeyse. Ama bu yeni ülkemde, insanlar suyun berraklığına şaşırmıyor, sanki suyun zaten herhangi bir rengi olmaması gerekiyormuş gibi. Öyle bir azametle içiyorlar ki, suyun hiç sonunun gelmeyeceğini düşünüyorlar sanki.
Suyun tadı başka burada. Benim ülkemde su daha çok metali andırıyor – acı ve paslı, biraz çaba sarf ederek yutulabiliyor anca. Rengi bazen koyu, bal renginde neredeyse. Ama bu yeni ülkemde, insanlar suyun berraklığına şaşırmıyor, sanki suyun zaten herhangi bir rengi olmaması gerekiyormuş gibi. Öyle bir azametle içiyorlar ki, suyun hiç sonunun gelmeyeceğini düşünüyorlar sanki.
El agua sabe diferente aquí. En mi país, el agua sabe más como a metal, fuerte y oxidado, y hay que esforzarse para beberla. A veces es oscura, casi como el color de la miel, pero en mi nuevo país, la gente no parece sorprenderse de la transparencia del agua, como si no debería tener color alguno. La beben con tal arrogancia, como si nunca se acabara.
El agua sabe diferente aquí. En mi país, el agua sabe más como a metal, fuerte y oxidado, y hay que esforzarse para beberla. A veces es oscura, casi como el color de la miel, pero en mi nuevo país, la gente no parece sorprenderse de la transparencia del agua, como si no debería tener color alguno. La beben con tal arrogancia, como si nunca se acabara.